Karneyi elime alınca okulla ev arasındaki yolu uçarcasına adımlardım. Eve varıncaya kadar karşılaştığım herkes “hayırlı olsun, bir sonraki karnen daha iyi olsun, teşekkürün-takdirin bol olsun, iyi bir meslek sahibi olasın” şeklinde dualar ederler, temennilerde bulunurlardı. Bu dualar ve temenniler karne heyecanımı, mutluluğumu ikiye katlardı. Tüm duygularımı ikiye katlayarak, elimdeki karnemi bir gazete satıcısı edasıyla elimde sallayarak, “yazıyor karnemde notlarım yazıyor” diyerek Şehriban Hala’nın evine koşardım.
Şehriban Hala geçimini terzilikle sağlayan, kazancının büyük bir bölümünü ve ömrünü öğrencilere vakfetmiş, küçücük yüreğinde kocaman duygular yaşayan biriydi. Tüm mahallemizi ve hatta tüm Tarsus’u kuşatan sevgisi insanlarla arasında güçlü bir bağ oluşturduğu için herkes O’na Şehriban Hala derdi.
Şehriban Hala her karne günü öncesi hummalı bir çalışma yapardı. Karnesini alan tüm öğrencilerin ilk durağı Şehriban Hala’nın evi olurdu. Evin bahçesine kurulmuş yemek kazanları, piknik havasında hazırlanmış yer sofraları, bir emek süslenmiş hediyeler, yaş grubuna göre destelenmiş harçlıklar, hem derslerinde hem de sosyal yaşamda başarılı olan öğrenciler için hazırladığı boncukları ışıldayan kırmızı kurdeleler, her şeyden öte tatlı dili, güler yüzü ve sıcacık sevgisi evinin ilk durak olmasının sebebiydi.
Bizleri evinin kapısında gül suyuyla karşılayan Şehriban Hala elini öpünce saçlarımızı okşar, biraz hasbihal ederdi. Karne notlarımıza ve yaş grubumuza göre hediyelerimizi, harçlıklarımızı verir sonrada hepimizi bir emek hazırladığı sofralara oturturdu. Tüm öğrenciler sofraya oturunca birkaç adap kuralından bahsederek afiyet olsun derdi. Yemeklerimiz bitince sofra duası ettirir, ellerimizi yıkattıktan sonrada zamanın en güzel şarkılarını bizlere dinlettirirdi. Bazen oynayarak bazen de söyleyerek bu şarkılara eşlik ederdik.
Beni en çok mutlu eden sol yanıma tam kalbimin üzerine taktığı kırmızı kurdele olurdu. Çünkü bunun manevi değeri çok büyüktü, derin manalar ifade etmekteydi. Bu kurdeleyi hak etmek için hem derslerin çok iyi olacaktı hem de sosyal yaşamda örnek bir insan olacaktın. Bu sebeple derslerime çok çalışır, örnek bir insan olmak adına mücadele ederdim. Benim gibi birçok arkadaşım da bu konuda mücadele ederdi. Örnek olmak adına neler yapmazdık ki; mahallemizde yaşayan yaşlılara yardım eder, sokak hayvanlarına yemek ve su verirdik. Sokak aralarında oyunlarımızı oynarken gürültü yapmamaya özen gösterir akşam olmadan evlerimize geçerdik. Büyüklerimize saygıda küçüklerimize sevgide kusur etmezdik. Paylaşmayı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı şiar edinerek, komşuluk ve kardeşlik hukukunu yaşayarak öğrenirdik, örnek olmaya çalışırdık. Öğrencilik hayatım boyunca tüm bunların nişanesi kırmızı kurdeleyi almanın mücadelesinde oldum. Verdiğim bu mücadelenin ektiği tohumlar filizlenip kök salarken ömrüme, verdiği meyveleri toplamaktayım bir bir şimdilerde…
Çağımızın hiçbir teknolojik aletine ve dünyadaki hiçbir ödüle değişmeyeceğim, uğrunda mücadele verdiğim, çocukluğumun unutulmaz anısı kırmızı kurdeleyi elime alınca, aklıma yaşadığım mutluluklar, kazandığım sosyal sorumluluklar geliyor ve derin düşüncelere dalıyorum. Zamanla her şey nasıl da değişti… Çocukluğumuz, insanlığımız, beklentilerimiz… Dejenere olmuş çocukluğu, insanlığı ve beklentileri gördükçe yürekten bir ah çekip gözyaşı döküyorum. Yaşadığım çocukluğa binlerce şükrediyorum… Vesselam…
Emine KUREN